İMAM ŞAFİİ

“Hiç bir vakit yoktur ki, ilim mütalaası, hüzün ve kederi yok etmesin. İlmi mütalaa kalbin en ince ve en gizli noktalarını harekete geçirir, insanda yüce duyguları uyandırır…”

İmam Şafii

Gecenin nısfında kitaplara gömülmüş, tam da dalıp gitmişken, bir sevgili dosttan mesaj olarak gelen bu kelamı kibarın, bi zatihi kendisi hüzün ve kederimi giderip, kalbimin en ince ve en gizli noktalarını harekete geçirmeye yetmişti bile…

Önce mesajı gönderen arkadaşa, İmam Şafi için, imamların en duygusalı en romantiği, şairim benim diye yazıyordum ki, diğer imamları çok iyi tanımadığımı hatırlayarak bir anda dilime gelen bu ifadeden vazgeçtim. Zihnim hızla mukayese yapıyordu, bir anda, bir aralar İmam Şafii’nin elimden hiç düşürmediğim divanını hatırladım, sonra İmam Azam’ın Efendimiz Aleyhisselam’a yazdığı kasideyi. Çokta kimsenin bilmediği, nedense çok anılmayan…

Kaside-i meymune-i mübareke… Dürr-ü Meknun

Bir arada o mübarek kasideyi vird edinmiştim.

Eski sevgili dostlarını bulmuş insanın yürek titremesi ile kitaplık raflarına yöneldim, içimde bir endişe, bir ara Israrla okumak üzere geri iade etmek şartıyla birilerinin onu istediğini hatırlayarak, verdim de geri gelmedi mi yoksa, korkusuyla… Şükür her ikisi de kitaplığımın rafında yan yana duruyorlardı. Kalbimin aydınlığı yüzüme tebessüm olarak yansımıştı bile.

“Hiç bir vakit yoktur ki, ilim mütalaası, hüzün ve kederi yok etmesin. İlmi mütalaa kalbin en ince ve en gizli noktalarını harekete geçirir, insanda yüce duyguları uyandırır…”

İlmi mütalaadan evvel ilim sahiplerini anmak kitaplarını ele almak bile, kalbe rahatlık ferahlık veriyor. İmam Şafi Divanının en sevdiğim şiirine kavuşma gayretindeyim, neyseki ayraçlarım yerli yerinde, mamafi o sevdiğim şiirin zaten arka kapakta olduğu gözüme ilişiyor:
Denedim insanını dünyanın
Sabah sabah
Cimrilikle dolu deriler yürüyordu
Başka bir şey görmedim
Sonra
Kanaat kınından bir kılıç çektim
Keskin tarafıyla onlardan
Ümitlerimi kestim
İmam Şafii, dendiği zaman benim ilk aklıma gelen rivayet, büyük imam henüz yedi yaşında Kur’an’ı, on yaşında Muvatta’yı ezberleyen biri olarak, ezberinin zayıflığından şikayet ederek, çağının en büyük muhaddisi olan hocası Veki’e ezberinin iyi olmadığından yakındığını anlatıyor bir şiirinde:

“Veki’e ezberinin iyi olmadığından yakındım
Bana günahları terk etmemi söyledi.
Bilirdi ki ilim nurdur
Allah’ın nurundan nasiplenemez âsi…”
İmamlarımız bizim servetlerimiz, tanısak kesin aşık oluruz, hatta yoluna yoldaş, lakin onları tanımaktan ne kadar da uzağız…

Ali Ural’ın türkçeleştirdiği divanı okuyana kadar, benim de hazret hakkındaki tek bilgimi, işte İmam-ı Azam’ın Hakk’a yürüdüğü yıl, dünyaya teşrif ettiği ile ve fıkhın dört direğinden biri olmakla birlikte bir çok ilim dalında ihtisas sahibi olduğu ile sınırlıydı.

Mesela, Gazze’nin bombardımana maruz kaldığında üzülürüz, İmam Şafii’nin memleketi olduğunu bilmeden. Kaynaklar, İmam Şafii’nin ehli beyte yakınlığını haber veriyor. Kureyşli bir anne babanın çocuğu ve annesi Hz.Ali’nin annesi Fatıma bint Esed’in kızkardeşinin torunu.

Büyük ulemanın, birbirlerine hürmet ve övgülerinde insanın içini ısıtan bir muhabbet vardır. Öğrencisi Ahmed bin Hanbel onun için; “Kimin elinde kağıt ve mürekkep varsa, boynunda Şafii’nin minneti vardır” demiştir. İmam Şafii de, İmam-ı Azam Ebu Hanife için: “İnsanlar fıkıhta Ebu Hanife’nin ailesi sayılır” demiştir. Yine bir şiirinde:

Ahmed mi seni ziyaret eder, sen mi onu dediler
Dedim ki, yer ayırmaz konaklarken erdemler
Beni ziyaret ederse, bu onun erdemidir
Ben gitsem, erdemi için giderim ona…
İmam Şafii, İran Irak Yemen Şam ve Anadolu ya yaptığı ilim amaçlı seyehatlerinden sonra en son Mısır da vefat etmiştir. Dostlarımın davetiyle Kahire’ye gittiğim zaman bir hayli aramadan sonra türbesine ulaştığımda, bir zaman yanından ayrılmak istemediğimi hatırlıyorum.

Bırak günleri dilediğini yapsın
Razı ol hükmederse kader
Gecelerin zorluğu sabrını taşırmasın
Baki değil dünyadaki zorluklar…

PaylaşShare on FacebookTweet about this on TwitterPin on PinterestShare on Google+Share on LinkedIn

Sevebilirsin...