Sözü bahar, işvesi bahar…

Nerdesin ey gönlü merabi!.. Sözü bahar, işvesi bahar Gel!.. Can derunundan inci, mercan çal… 🍃🍃🍃🍃 Bahar tabiatın uyanması ile açan rengârenk çiçekleri ile kendini belli ederken, siz “bahar gelmiş neyime…” diyenlerden mi, yoksa baharın neşesinden gönlü ‘merabi’ olanlardan mısınız?... Merabi, lügatte ilkbaharda oturulacak yerler olarak izah edilmiş. Baharı teneffüs etmek, baharı temaşa ederek, yenilenip tazelenmek için, gidilecek oturulacak mekânlar, demek. “Bahar geldi beyim evde durulmaz, bu mevsimde çemen zare doyulmaz…” şarkısını terennüm ederek, içler kıpır kıpır, Göksu’lara gidilip âlem-i ab eyleme, girişimlerinde misiniz yoksa “Bize bu talihimiz olmadı yâr neyleyelim mi” ler de mi geziniyorsunuz? Laleler, erguvanlar, mis gibi kokulu sümbüller karşısında, kederler ve sıkıntılarla bunalmış katran karasına en çok bulanmış ölü kalplerin bile kayıtsız kalması söz konusu değildir. İster istemez baharın renkleri, neşesi ve canlılığı içlerde bir ferahlığa ve umuda dönüşmektedir. Düşünsenize eğer âlemde bu devinim, yenilenip tazelenme olmasaydı tek düzelik nasıl bir kısır döngüye dönüşürdü. Evvela toprak ta bir kıpırtı başlıyor, kışın kasvetini üzerinden atıyor, güneş ziyasını artırıyor, tabiat bir silkelenip yenilenmeye, çiçeklenip bir cümbüşe dönüşüyor. O cümbüşten pay almak, hisse kapmak istifade edebilmek için, insanda tabiata açılmak, papatyalar gelincikler toplamak istiyor… Baharın en zirve yaptığı zaman dilimi olsa gerek ki eskiler 23 Nisan gününe, gönle ferahlık veren, can arttıran anlamında ‘canfeza’ derlermiş… Zahiri âlemdeki bu uyanışı fırsat bilerek, baharı gönüllere taşımanın tam zamanıdır. Mesnevi Şerif de Mevlana: “Ariflerin nefesi, o bahardan olur; gönülde ve canda ondan yeşillikler biter.” Demiştir. Baharda aniden şimşekler çakar ve şiddetle bereketli yağmurlar döken bulutlar geçer. Ariflerde, ilmi ve hikemi kalplere saçan, hayırhah sözleri, meclisleri, gönülleri bu yağmurlara benzetmişlerdir. Toprak nasıl bereketli Nisan yağmurlarına maruz kalıyorsa, talipler de kendilerini ilmi manevinin yağmurlarına teslim etmelidir. Kurumuş dalların, ölü toprakların bahar yağmurlarıyla dirilmesi gibi, gönüllerde hikmetli sözlerle hayat bulur ve mutlu olur. Ağaçların dallarından meyveleri toplarken, nasıl gözlerde bir aydınlık ve sevinç rahatlama varsa, taliplerinde içlerinde bir sekinet ve sükûnet hâsıl olur. Maarifi ilahiye, ayın on dördü gibi kalplere doğarak, karanlıkları ve zulmeti aydınlıklara tebdil eder. O ariflerin meclisleri ve sohbetleri, talipleri korku ve ümit arasında müteyakkız, canlı ve diri tutar. Cemre düşüp, baharı getirmedikçe toprak muhteviyatın da ki mis kokulu çiçekleri, türlü renkteki meyvelerini bizlere sunmadığı gibi ilmi ledün saçıcı maariflere kapalı kaldığımız, gönlü açmadığımız zaman, kalp de inkişaf olmaz. Kış mevsiminden bahara ya da zulmetten nura intikâl edebilmek için, bir merabi de âtayı mevahibler, yani sunulmuş ikramlar, ihsanlar derlemek lazımdır. Mesnevi Şerif’in yazılma sebebi Hüsameddin Çelebi’ye Hz. Pir: “Biz seninle asma çubuğunun yaz mevsimiyle olduğu gibi hoşuz. Sen çek, bizde çekelim!.” Diye sesleniyor. Ne hoş bir uyum ve ahenk den bahsediyor. Sen yaz mevsimi gibisin ben de asma çubuğu gibiyim ve bu Mesnevi beyitleri de üzüm salkımları gibidir. Tadanlar şifayab olur… Kalbimizdeki ilmi maneviye tabiri caizse sondaj yap, talep et; böylece Mesnevinin inşadına devam edelim. Nerdesin ey gönlü merabi!.. Sözü bahar, işvesi bahar… Gel!.. Can derunundan inci, mercan çal…
Nerdesin ey gönlü merabi!..  Sözü bahar, işvesi bahar…
                                               Gel!.. Can derunundan inci, mercan çal…
Bahar tabiatın uyanması ile açan rengârenk çiçekleri ile kendini belli ederken, siz  “bahar gelmiş neyime…” diyenlerden mi, yoksa baharın neşesinden gönlü ‘merabi’ olanlardan mısınız?…
Merabi, lügatte  ilkbaharda oturulacak yerler olarak izah edilmiş. Baharı teneffüs etmek, baharı temaşa ederek, yenilenip tazelenmek için, gidilecek oturulacak mekânlar, demek.
“Bahar geldi beyim evde durulmaz, bu mevsimde çemen zare doyulmaz…” şarkısını terennüm ederek,  içler kıpır kıpır, Göksu’lara gidilip âlem-i ab eyleme, girişimlerinde misiniz yoksa “Bize bu talihimiz olmadı yâr neyleyelim mi” ler de mi geziniyorsunuz?
Laleler, erguvanlar, mis gibi kokulu sümbüller karşısında, kederler ve sıkıntılarla bunalmış katran karasına en çok bulanmış ölü kalplerin bile kayıtsız kalması söz konusu değildir. İster istemez baharın renkleri, neşesi ve canlılığı içlerde bir ferahlığa ve umuda dönüşmektedir.
Düşünsenize eğer âlemde bu devinim, yenilenip tazelenme olmasaydı tek düzelik nasıl bir kısır döngüye dönüşürdü. Evvela toprak ta bir kıpırtı başlıyor, kışın kasvetini üzerinden atıyor, güneş ziyasını artırıyor, tabiat bir silkelenip yenilenmeye, çiçeklenip bir cümbüşe dönüşüyor. O cümbüşten pay almak, hisse kapmak istifade edebilmek için, insanda tabiata açılmak, papatyalar gelincikler toplamak istiyor…
Baharın en zirve yaptığı zaman dilimi olsa gerek ki eskiler 23 Nisan gününe, gönle ferahlık veren, can arttıran anlamında ‘canfeza’ derlermiş…
Zahiri âlemdeki bu uyanışı fırsat bilerek, baharı gönüllere taşımanın tam zamanıdır. Mesnevi Şerif de Mevlana:
“Ariflerin nefesi, o bahardan olur; gönülde ve canda ondan yeşillikler biter.” Demiştir.
Baharda aniden şimşekler çakar ve şiddetle bereketli yağmurlar döken bulutlar geçer. Ariflerde, ilmi ve hikemi kalplere saçan, hayırhah sözleri, meclisleri, gönülleri bu yağmurlara benzetmişlerdir.
Toprak nasıl bereketli Nisan yağmurlarına maruz kalıyorsa, talipler de kendilerini ilmi manevinin yağmurlarına teslim etmelidir.
Kurumuş dalların, ölü toprakların bahar yağmurlarıyla dirilmesi gibi, gönüllerde hikmetli sözlerle hayat bulur ve mutlu olur. Ağaçların dallarından meyveleri toplarken, nasıl gözlerde bir aydınlık ve sevinç rahatlama varsa, taliplerinde içlerinde bir sekinet ve sükûnet hâsıl olur. Maarifi ilahiye, ayın on dördü gibi kalplere doğarak,  karanlıkları ve zulmeti aydınlıklara tebdil eder. O ariflerin meclisleri ve sohbetleri, talipleri korku ve ümit arasında müteyakkız, canlı ve diri tutar.
Cemre düşüp, baharı getirmedikçe toprak muhteviyatın da ki mis kokulu çiçekleri, türlü renkteki meyvelerini bizlere sunmadığı gibi ilmi ledün saçıcı maariflere kapalı kaldığımız, gönlü açmadığımız zaman, kalp de inkişaf olmaz. Kış mevsiminden bahara ya da zulmetten nura intikâl edebilmek için, bir merabi de âtayı mevahibler, yani sunulmuş ikramlar, ihsanlar derlemek lazımdır.
Mesnevi Şerif’in yazılma sebebi Hüsameddin Çelebi’ye Hz. Pir:
“Biz seninle asma çubuğunun yaz mevsimiyle olduğu gibi hoşuz. Sen çek, bizde çekelim!.”
Diye sesleniyor. Ne hoş bir uyum ve ahenk den bahsediyor. Sen yaz mevsimi gibisin ben de asma çubuğu gibiyim ve bu Mesnevi beyitleri de üzüm salkımları gibidir. Tadanlar şifayab olur… Kalbimizdeki ilmi maneviye tabiri caizse sondaj yap, talep et;  böylece Mesnevinin inşadına devam edelim.
Nerdesin ey gönlü merabi!..  Sözü bahar, işvesi bahar…
Gel!.. Can derunundan inci, mercan çal…
PaylaşShare on FacebookTweet about this on TwitterPin on PinterestShare on Google+Share on LinkedIn

Sevebilirsin...