EVVAB

 

Ni’mel abdu! İnnehu evvabun…

“O ne güzel kuldu! Gerçekten o, daima Allah’a dönen bir zattı.”

Allah-u Tebareke ve Teâlâ, Kur-an’ı Kerim’de Davut, Süleyman ve Eyyüb a.s kıssalarını birbiri ardınca zikrederek, imtihanlarına gösterdikleri sabrı övmüş ve onları ‘evvab’ olarak nitelemiştir.

Bu kıssalara baktığımız zaman bu dünyanın keder, üzüntü ve meşakkatlerle dolu bir yer olduğunu, Allah’a yakınlaşmanın da adeta, bu meşakkatlere sabırla orantılı olduğunu anlıyoruz. Hani tabiri caizse, her düştüğünde annesinin kucağına koşan çocuğun hali gibi, her üzüntü ve kederde Allah’a yönelmemiz gerektiğine işaret edilmiştir.

Evvab, Müfredat’ta, günahları terk edip ve emirleri yerine getirerek Yüce Allah’a dönen, irade ve seçime dayalı dönüş yapan kişi olarak açıklanmıştır. Ayrıca Elmalı da Mücahit, ‘evvab’ kelimesini “Ey dağlar! Onunla beraber tespih edin” (Sure-i Sebe 34/10) ayetine istinaden, müsebbih yani çok tespih eden manasında da tefsir ettiğine yer vermiştir.

Fahruddin Er-Razi de Tefsir-i Kebirde: “Evvab, Allah Teâlâ’ya çok dönen tövbekâr demek olduğuna göre çok tövbe edenin âdeti, çok zikir, tespih ve takdis etmektir. Allah’a çok dönen rücu eden, her iş de Allah’a başvuran yani ‘evvab’ olan herkesin ‘güzel bir kul’ olması gerektiği sabit olmuş olur.” Diyerek, kalbe gayret veren şu rivayeti bizlere anlatmıştır:

“Cenab-ı Hakk’ın Hz. Süleyman a.s hakkındaki, “O ne güzel kuldu!” (Sad-30) ifadesiyle yine bir keresinde de Hz.Eyyûb a.s hakkında aynı ifade nazil olunca, ümmet-i Muhammed’in (ashabın) kalbindeki keder büyüdü ve Cenab-ı Hakk’ın Hz. Eyyûb a.s hakkındaki bu ayeti, onun için büyük bir şerefi ifade eder. Böylesi bir şerefi elde edebilmemiz için, Süleyman a.s un mülkü gibi bir mülk elde etmeye, kalksak buna gücümüz yetmez. Eğer Eyyûb a.s gibi, bir belayı taşımak istesek, buna da gücümüz yetmez. Şu halde böylesi bir şerefi elde etmemiz nasıl mümkün olur acaba?” dediler.
Bunun üzerine Cenab-ı Hakk, “O ne güzel Mevla ve ne güzel yardımcıdır!”(Hac-78) ayetini indirdi. İşte bu ayet, “Sen güzel bir kul olmazsan da, ben güzel bir Mevla’yım. Dolayısı ile eğer senden lüzumsuz hatalı şeyler sadır olursa, lütuf ve fazl bendendir. Eğer senden bir kusur sadır olursa, rahmet ve kolaylık bendendir.”buyurmuştur…
Allah’tan gelip, Allah’a doğru yapılan yolculuk da, insan zaruretler ve ihtiyaçlarla çevrilip kuşatılmıştır. Tabiatındaki acz ve çaresizliğin telafisi için başını her kaldırdığında, aslında tecelli eden; “Nereye dönerseniz Allah’ın veçhi oradadır” Bakara/115 ayeti kerimesidir.

Hakk’dan gelip yine Hakk’a dönme serüveninde, insanın kendi zannı haricinde bir başınalığı ya da kendi hükümranlığı yoktur. Ne bu dünyaya teşrifi ne de bu âlem den gidişi kendi ihtiyarında değildir. Kaldı ki bu dünya için olan iradesi bile, bir yere kadardır. Böyleyken, yüzünü Allah’a çevirmekten O’na yönelmekten başka zaten bir çıkar yol yoktur. Bu bağlamda Sure-i Rad-15 de: “Göklerde ve yerde bulunanlar da, onların gölgeleri de, sabah akşam ister istemez sadece Allah’a secde ederler.” Buyrulmuştur.

 

PaylaşShare on FacebookTweet about this on TwitterPin on PinterestShare on Google+Share on LinkedIn

Sevebilirsin...